Diş eti kanaması

Paylaş
(esmer, 30.11.2008 02:13)


son zamanlarda; 'ben şu, hani televizyonda utanılcak bir şey yapan insanı gördüğü zaman evde kendi kendine utanan insanlardanım, hı hı..'cı tip insanları türetmiş bir okan bayulgen yapımıdır. türkiye'de bu konuda gerçekten önemli işlere imza attı şu disko kralıyla, hala daha ekran başında zıplayarak, dayak yiyerek atmaya devam ediyo o 'kendim, evde utanıyorum valla, kanal değiştiriyorum' insanlarının nüfusunu artırarak.

o değil de şimdi bunları yazarken (kanalı da değiştirdim tabi evde kevdim) aslında evet, yıllardır iyi de yapıyo olsa yaptığı işten sıkılmış bi adam olarak görmeye başladım okan bayulgen'i. hani konuklar karşısında 'kızım olsa ismini canım koymak isterdim' diyen ismail yk ezildiğinde ona duyulan 'mağdura sempati' duygusu ve ezenlerin de bilinçaltında direkman 'zalimin zulmü' olarak şekillenmesi gibi şu an da, tıpkı kendim gibi oturduğu yerden 'okan eski okan değil, hoplayıp zıplıyo, evde kendim ben utandım hala utanıyorum, dayak yedi ne biçim oldu program' diyen kişileri de zalimin zulümleri ve okan'ı da ezilmiş mağdur olarak görüyorum. eskiden de izleme alışkanlığım olduğu için, beyaz'ın showuna sırf bu tarz dans gibi "bkz. geçen haftaki program", hoplayıp zıplamak, gelen konuğun icra ettiği şeye kendini de adayabilmek gibi özellikleri için imrenerek baktığını da biliyorum. nitekim 'beyaz'a çok özeniyorum' diyerek bunu da ilk elden dillendirmiştir zamanında.

ha bi de bakıyorum, yaş geçmiş arkadaş. şimdi okanım, speaker Diş eti kanaması filan dedikten sonra 'neyse şimdi beni eleştiricekler yine yabancı kelime kullanıyo filan bıdıdıbıdı...' sonuna doğru tonu gittikçe azalan cümleciğini duymadım, dikkat etmedim sanma, biliorum okuyosun sözlüğü, o yüzden ilk elden duy diye sölüorum başkası yaşlandın derse üzülme.. bir yandan aha ahı diye gülüp bir yandan komik bir şıkkı okumak daha doğrusu okuyamamak için ne kadar kastığını görünce anladım yaşlandığını, tam bir yaşlı gibi okuyamadın o şıkkı. aslında çok sevindim buna, nitekim 'ulan yaş da geçiyo, yıllarca içimde kaldı karizmayı çizdiricez diye hoplamadık zıplamadık, madem sönerek yok olcaz en kötü ihtimal, şurda bi maymun oliyim bi kurtlarımı dökeyim öyle gideyim be!' dedirtir bu yaşlılık adama. yap abim, yap.. ben izlerim yine de seni, zıpla çocum. dansçı konuklarla dans et, boksörlerle boks yap dudağını filan kanat yavrucum. içinde kalmasın, valla..
"Diş eti kanaması" Devamını oku

İzmir otobüs saatleri

Paylaş
geçen sene ( ya da önceki sene ya da ondan önce emin değilim) tv makinasında ( ya da zaga da emin değilim) programın bilmem kaç konuğundan biri helin avşar'dı. bu cumartesi denk geldim, helin avşar yine vardı. programa 300 konuk davet edince tabi hepsi geçerken uğramış muamelesi gördüğü için aynı konuğu 40 bölümde izlemek gerekiyo işte böyle, bi soruya verdiği cevabı değişik isimli aynımsı programlarda takip etmek gerekiyor. bir konuşma programına konuşamayan birini çağırmak( defalarca ve her programa bir tane mutlaka) çok ciddi bir programcılık zekası olabilir, ama okan bayülgenin olduğunu varsaydığım zekasının çok altında bir hesap kitaptır. şık değil, şıksa da okan bayülgen'e gitmiyor.

bir de kimi konuklar çıksın da rezil olsun bölümü var bi tane , İzmir otobüs saatleri bilmiyorum her hafta yapıyorlar mı , seçim nutku atmaya kürsüye çıkıyor, cevaplayamayacağını ya da saçmalayacağını bildiği sorular soruyor ki, o saçmalasın, biz de eğlenelim. aptal bi insanla dalga geçmenin neresi komik? bütün programların rutini idi, okan bayülgen mutlaka konukların arasına dalga geçip yerin dibine sokup kendi zekasının, hazır cevaplığının altını çizebilecek birilerini koyuyor ki, "okan iyidir ya ne yapsa izlettirir o" savunmalarımın büyük bir kısmını geri aldım, cebime koydum.
"İzmir otobüs saatleri" Devamını oku

Çiçekli Elbise

Paylaş
cansu denilen kızın bir temiz sopayı hakettiği dizi. senaristler sizden rica ediyorum gelecek bir bölüm şu kızı dövdürün birilerine nolur lan. ekran başında tırnaklarımı yiyip saçlarımı yoluyorum sinirden. yelloz seni. bir de bu kızı ne zaman okulda görsem defter yerine çanta taşıyor. android misin kızım sen nereye kaydediyon o bilgileri.

meğersem beykent üniversitesi okul değil de kafe gibi bir yermiş sanırım. defterle giden bir feriha var lan. ayrıca aşk-ı memnu'nun biricik hizmetçisi cemile de bir zayıflamış bir güzelleşmiş ki sormayın. kafede bık bık konuşurken koray şunun dudağına bir yapışsa da ateşini alsa azıcık.

son olarak şu dizide pırlantı gibi bir hatunum, sevdiceğim var. kendisi görmüş geçirmiş halden anlayan beşeri kriterleri çoktan aşmış hanım hanımcık Çiçekli Elbise bir kadın. lara'nın anacığı. çok datlu lan. bence yaşının en güzel kadını. nedense böyle olgun kadınlardan hep hoşlaşmışımdır. olayı şimdi milfe falan bağlamayın severim ben böyle zeki, hümanist, tripleri olmayan kadınları.
"Çiçekli Elbise" Devamını oku

En Moda Abiyeler

Paylaş
kadın dediğimiz kesimin büyük bir kısmı her doğumda 5 yaş yaşlanmaktadır. şimdi bunu düşününce ferihacığım eğer o gencecik yakışıklıyla evlenirse beş bilemedin on sene sonra 2. çocuğu doğurduğunda emir o tiple sana bakar mı ? bakmaaz. bakar mı? bakmaaaz. hal böyleyken sen ne diye emir emir diye ağlayıp durun. kaldır kafanı levent kanka var. hemde adam gibi adam yani. evlenince doğumdan sonrada sıkıntı olmaz. en fazla aynı yaşta göünürsünüz.

sonracığıma sen bilmez misin feriha erkekler geç olgunlaşır. sen emirden daha olgunsun. o daha atarlı gençlik dönemlerinde. sen bu dönemin sonundaysan o başında. bak gördün mü hatayı? yaa işte böyle sen onla evlenip çocuk mu büyütmeye çalışacaksın ? en En Moda Abiyeler iyisi levent hacı. gel sözümü dinle. adam olgun bi defa sen giderken o geliyormuş. sanada yol yordam öğretir hem. bir erkekle beraber olduğunu anlarsın yani.

bunun dışında ah be kızım o nasıl isim yaa.
"En Moda Abiyeler" Devamını oku

Son moda kıyafetler

Paylaş
kendilerini turk irkindan gordukleri dogrudur. ancak bir tanesiyle soyle bir konusma gecti aramizda:
ingilizcede aslinda turk irkinin karsiligi turkic olmasina ragmen ben okuzluk edip turkish ifadesiyle, "siz de kendinizi turk kabul ediyor musunuz", diye sordum. ben turkish deyince oldukca bozuldugunu soyleyebilirim. cevap olarak kisacasi soyle dedi: "biz turkish degil, turk'uz. turkish olanlar sizsiniz."
biraz sacma bir konusma gibi gelebilir ancak, burada kazak arkadasimin soyleyip turkiyede yasayanlarin soyleyemedigi bir sey var. o turkish derken turkiyeli demek istiyor, turk'un bir irk ismi oldugunu ve koken belirttigini anlatiyor. halbuki biz turkiye'de kendimize son moda kıyafetler turk, ulkenin diger halklarina turk, hatta orta asyadaki pek cok halka turk diyoruz. bizler olsak olsak turk kokenli turkiyeliyiz. hos, anadolulu olunca binbir kokenimiz oldugu gercegini de yadsimamaliyiz.
"Son moda kıyafetler" Devamını oku

Son moda elbiseler

Paylaş
kış mevsiminin yegane giysisi. sıcacık bünyelerin ateşli bekçisi, çeşitli tip ve ebatlarda yakalarıyla canımızı, sağlığımızı koruyan yünlü mamülü. en güzeli de annenin 6 numara şişleriyle ördüğü boğazlı kazaklardır. pek bi sevimli olur, oyundan çağırır bel ölçüsü için.

kazak çıkarmak annenin insiyatifine bağlıdır, yaş küçük ya "oğlum üşüteceksin" nidalarıyla uyarır evladını. kazak soğuktan korur, sıcacıktır. bir de anne kendi ördüyse daha değerli bir varlık olur bizim için. şimdilerde herkes gidip kazak alır oldu, örmez oldu, hazırcılık kanımıza, canımıza işledi. o annelerimizin, ninelerimizin ördüğü kazaklar gibi ısıtır mı hiç soğuk makinelerin ördüğü marka etiketli kazaklar?

yıllar sonra eskilerin arasında küçücük kalmış çocukluğumuzun o sevimli kazaklarını görünce anlıyor insan çocukluğu ve bu tür değerleri. umut, Son moda elbiseler emek ve sevgiyle örülen o kazaklar sıcacık tutardı bedenlerimizi. aah nerede o eski kazaklar? sandıktadır kesin.
"Son moda elbiseler" Devamını oku

yok artık daha neler ohaa

Paylaş
yaratıcılığıyla dünya dizi piyasalarını alt üst edecek bir senaryoyu yılın sondan bir önceki bölümünde bize izleten dizi. gözlerim doluyor bu deha karşısında. akıl hastanesinden kaçan ex-nişanlının feriha’ya yapacakları, her şeye yetişen superhero emir, bunun sonunda da barışırlar oyşh aşk hikayesine gel. a love story for teens.

halil binbir emekle göz göz, ilmek ilmek dokuduğu (tükürükle mi neyle yapıştırdıysa artık…) o kalpli çiçekli panoyu hastanede bırakmak zorunda kaldı ya, çok üzüldüm. feriha görseydi kesin aşık olurdu halil'e. ve bunun üzerine çıkabilmek için de emir'in etiler'den daire alması değil, sadece feriha'nın geçmesi için o caddeyi komple satın alması gerekirdi.

demişken, bir aşk romanı klasiği olan zengin esas oğlanın, fakir ama gururlu esas kıza, gizlice gardrop düzmesi, mücevherler alması, satılmak üzere olan evini alması vb. aksiyonlara yeni bir soluk getirerek emir'e biriktirdiği paralarla çatırt diye yarım saat içinde ev aldırdılar. yatırım yapmış paşam. peki neden? ferihalar'ın apartmandan kovulmaması için... desek ki son seçimlerde yaşı tutmadı, oy kullanamadı o yüzden içinde kaldı da oy hakkı için satın aldı, o bile daha mantıklı olur, zengin piçi şımarıklığı der geçeriz. kaldı ki bu oylama için ev sahibi olmanın saçmalığı var bir de, yukarıda değinilmiş, bir daha değinmiyorum. o parayla ferihalar'a bir ev alsaydın, tapuyu da kapının altından atardın, oh mis. nasıl olsa geleni de gideni de sorgulamıyorlar; sen de böylece "kapıcı kızıyla birlikte olmanın zorluğu"ndan kurtulmuş olurdun... hala ergensin emir'cim, öğreneceksin bunları...

bir başka klasik olan sevişme sonrası duş altında ağlama/hışımla kaynar suyla çitilendikten sonra kıpkırmızı ve soyulmuş halde çıkma sahnesini, emir ve feriha sevişemediler diye göremeyeceğimizi sanıp çok korkmuştum! neyse ki korkularım yersiz çıktı ve geceyi levent'in arabasıyla istanbul turu atarak geçiren feriha eve gelir gelmez kendini banyoya attı. bir de sevişseler ne olacaktı diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum, kendini çamaşır suyuna basardı heralde.

o değil de, ben bu dizinin nasıl bir yönetmeni, nasıl bir görüntü yönetmeni var, tanımayı çok istiyorum, nasıl bir kafa yaşıyorlar bunları çekerken çok merak ediyorum. geri geri yatak odasına yürüme sahnesini korku filmi gibi çekmek kesinlikle maharet isteyen bir iş. sanırsın ki birbirine aşık iki genç sevişmeye gitmiyor da feriha emir'i şeytana kurban edecek içeride. zaten kıza vampir makyajı yapmışlar, altta gerilim müziği, bir acaip kamera açıları, bir acaip bakışlar... dehşete düştüm resmen! zaten dandik ötesi bir senaryo var elde, izleyenler de görüntü için izliyor, hiç olmazsa onu doğru düzgün kotarın be. bir de bu iki insan birbirine aşık değil mi? tamam feriha "bunlara çok uzak" olabilir de, hiç mi hissi yok lan bu kızın? hiç mi etkilenmiyor? töre zoruyla yaşlı adamla evlendirilmiş küçük kız gibi o surat ifadesi nedir öyle? tövbe yarabbi.

sıradaki sözüm de senaristlere olacak doğal olarak: yazdığınız şeyin hedef kitlesi 9-15 yaş arası çocuklar mı? acısız kansız çocuk düşüren ve eve gelip "ay ben çocuk düşürdüm, bi uzanayım" seansı geçiren bir kadın ve bunu hiç sorgulamayan bir aile; her an saç saça baş başa dalmaya hazır kızlar ve sürekli yumruk yumruğa girişen erkekler; anlamsız ve anlamaya çalışanı ambale eden, sürekli ergen gibi laf sokma trendinde geçen diyaloglar; spin atıp başkalaşım geçiren karakterler; oğlu acildeyken telefonda kızına "beni haberdar et" diyip oraya nasıl gittiklerini sorgulamayan ama canı istedi mi her cacığa nane olan, çok sıkı baba; şişirme gerilimli akıl hastanesi sahneleri ve hastaneden kaçarken hastabakıcı kılığına girme klişesi; mantık hataları ve hatta diyalog hataları (feriha "...hak etmiyorum" diyor, emir "hak ettiklerimiz?" diyor... ben diyalogları iki farklı kişinin birbirlerinden habersiz yazdığını ve sonra birleştirdiklerini düşünüyorum. ya da ilk replik sayfanın sonuna geldi, diğeri öbür sayfada olunca koordinasyonu sağlayamadılar... var bir şey yani) vs vs... şahane, aynen böyle devam. yakında yalnızca ergenler kalacak diziyi izleyen... zaten bunların haricinde kalan iki üç mantıklı lafı da sözlük'te ve dizifilm'de yazılan yazılardan copy-paste yapıyorsunuz, bari kompozisyonu düzgün yapın be! sinirlendim yine...

bir başka olay ise kavga sahneleri. arkadaşım, canım, bak yapmayın. yapamıyorsunuz zaten, niye bu kasış? levent pusuya yatmış bekliyor emir'in gelmesini, gelince de arkasından seğirtiyor ringe; "sarrafoğlu! (ingiliz hoca stayla, devam) vakti geldi!" dakika bir, gol bir. ve ardından, artık kavgadan zevk almaya başlamış gibi sayko bir bakışla emir "tamam!" deyip yumruğu yapıştırıyor. bu arada o alttan verdiğiniz mortal kombat tandanslı müzik de olmuyor, gülmeye başlıyoruz biz. neyse, mavi köşeden emir ve kırmızı köşeden levent sırayla, birbirlerini itmeden ve birbirlerinin nefes almasını bekleyerek yumruklaşıyorlar bir süre, hadi haklarını yemeyeyim arada uçan tekme falan da vardı; sonra kavganın müsebbibi hanımkızımız ufukta beliriyor ve yüzündeki her mimikten onlarca anlam okuduğumuz (öhöm, yazar burada ironiye başvuruyor) bir bakış fırlatarak geçiyor. bunun üzerine gençler kendilerinden mi utanıyorlar neyse artık, hiçbir şey olmamış gibi arabalarına binip hızla uzaklaşıyorlar. evet yanlış okumadınız, sanki sadece kavga etmek için apartmanın önüne gelmişler gibi, olay bitince basıp gidiyorlar. çoook cool ya. heralde aralarında konuştular ve "hacıt" dediler, "madem kavga ediyoruz, herkes görsün, boşuna dağıtmayalım kaşı gözü". böyle olmalı bence yani...

babası yanağından makas alınca, insanların kendisini sevmesine kızan 5 yaşındaki velete dönüşen emir'e (buradan buyrun: makas) elime geçen ne kadar şeker ve çikolata varsa gönderecektim ama vazgeçtim, zira kabına sığmayacak yakında. banyodan yeni çıkmış erkek levent'in ardından bu hafta da emir'in banyodan çıkmış haline şahit olduk ve fakat o hal ne. böyle bir değişimi nasıl geçirir insan bir yılda? genç, topla kendini!

son olarak şunu söylemek istiyorum; emir'in anasını oynayan sarı abla. ahu sungur. allah rızası için konuşurken her kelimeden önce 1 vuruşluk es verme. seni dinlerken yaşlanıyorum, saç tellerimin tek tek beyazladığını hissediyorum, daralıyorum. sen designer kıyafetlerini giyip gözlerini pörtlete pörtlete bak öyle, konuşma lütfen. ayrıca, twitter'da takipçilerini arttırmak için çağatay'la aynı poz fotoğrafı 179 kez çekip çekip paylaşıyorsun; kafan öyle eğik, bir kolun da havada kalacak diye korkuyorum o ayrı ama çocuğu kullanıyorsun resmen, onun yerinde olsaydım ilişkimi keserdim seninle. ayıp.

gözümü kapatıp düşündüğümde (niye lan?) aklımda kalan tek şey; okul koridorlarında catwalk yürüyen emir sarrafoğlu. kendisine sezen aksu'nun sesinden seslenmek istiyorum:

hey seni yerler, yerler
seni ham yapar bu zilliler
yaylanmadan yürü
yoksa günah bizden gider

ps: cansu'nun feriha'ya saldırıp "ne verdin emir'e de ev alıyor?" demesi ironi miydi acaba? hala düşünüyorum.

ps.2: bölümün tek güzel sahnesi, emir’in hayvanlaşmadan cansu’ya hak ettiği ayarı verdiği sahneydi. mal kız bir de diyor “resepsiyona sen gelince bana haber vermelerini söylemiştim” diye. iyi halt ettin, sapık. az bile yaptı sana. teyzeye bağladım iyice, gidiyorum ben. hadi eyvallah.

oysa cuma gecesi için ne hayallerim vardı. evimde pembe polar pijamalarımla oturup, yorganıma sarılıp, pastamı yerken ferihayı seyredecektim. kendimi tüm hafta bunun için hazırlamıştım. hatta cuma gecesi arayıp dışarı çağıran arkadaşlarımı reddedip evde oturacaktım. en başlarda gayet mutluydum. hatta bir ara heveslenmedim değil bunlar arasında halvet olacak diye olmasa bile birşeyler geçer diyordum. ne zaman feriha emir slow motion walk başladı hayatım karardı. gülüyordum, hemde deli gibi gülüyordum. izlediğim şey sanki bir dram değil de komediydi. ama içim kan ağlıyordu sözlük. bir kızın bir erkeği sevişmek için odaya götürme sahnesi böyle 50lerden fırlamış, saçma salak olamazdı. başrol oyuncusu kız sıfır mimikle put gibi dururken diğer başrol oyuncusu erkek duvarlara çarpmamak için kendini kasmaktan rol yapmayı bırakmış olamazdı. derken reklamlar girdi. ve ben muhteşem 6. hissime güvenip reklam arası dizi izleyeceğimi anladığımda hemen telefona koşup arkadaşlarıma beni evden almalarını, onlarla dışarı çıkacağımı söyledim. istedikleri herşeyi yapmaya razıydım yeter ki beni bu ferihadan, dingil cuma gecesinden kurtarsınlardı.

işte derken cumartesi günü kendimi internetten ferihayı izlerken buldum. şimdi senaristlere ve yönetmene soruyorum. kuzum yönetmen sen bunu çekerken ne içtin, ve siz senaristler bunu yazarken hangi maddeyi kulandınız?

ilk olarak emir-feriha yürüme sahnesi gerçekten çok kötüydü. çekene sitemlerimi yolluyorum buradan. o sahneyi çok daha güzel çekebilecekken neden bu kadar yapay olması için uğraştınız. ayrıca sahne geçişleri çok alakasızdı. bir dahakine en azından sahneler arası geçişlerin daha bağlantılı olmasını istiyorum. ek olarak diziyi reklam arasında vermeyi kesin, reklamları dizi arasında verin. artık bu durum cidden sinir bozucu olmaya başladı. eğer reklamlar bu kadar sıksa ben manyak mıyım cuma gecesi evde oturup bunu seyredeyim. giderim 3 saat sonra internetten kesintisiz seyrederim.

şimdi sözüm senaristlere. ilk olarak 1 adım ileri 3 adım geri gitme huyundan vazgeçin. tam güzel yazılmış bir bölüm izledikten sonra şımarıp 3 tane kötü bölüm yazmayın. başrol karakterlerinin kim olduğuna karar verin. yan rol oyuncularının rolü başrolü geçmesin lütfen. eğer yan rol ouyncularına hikaye yazacaksanız da bize biraz korayın ailesini filan gösterin. levent-nevbahar gerçekten güzel düşünülmüş. lütfen bunu mahvetmeyin. emirle ferihaya içi boş sahneler yazmayın. son olarak korayla gülsümü yapmaya çalışıyorsunuz, iyi güzel de gülsüm karakterine biraz derinlik katın. kızı saf ve masum göstericez derken sığ ve salak gösteriyorsunuz. öyle ki izlerken gülsüm yerine handeyi tercih ediyorum. gülsüm demişken sanırım kendisinin dizideki görevi ilk ve tek aklı başında konuşan insan olmak. hani halkın sesi deriz ya. aynen öyle. kız ne düşünüyorsak tak tak söylüyor. aslında bu açıdan baktığımızda iq su emir, feriha,cansu,hande,seher ve sanemin toplamının on katı filan ama dizide kendisine biçilen saf kız kıyafeti üstünde çok sakil duruyor.

arada eklemek istediğm birşey var. bu dizide tüm çileyi kötüler çekerken tüm iyiler zarar görüyor. artık şu dergi meselesini cansunun yaptığı, handenin çöp kutusunu ayarladığı ortaya çıksın. en azından bunları görelim.

son olarak artık geçiş bölümü zart bölümü zurt bölümü muhabbeti bitsin lütfen. senaryo eskisi gibi düzenli ve güzel yazılsın.
"yok artık daha neler ohaa" Devamını oku

Oyalar Örnekleri

Paylaş
sınav sisteminin değiştirilme tasarısı üzerine son yapılan açıklamalarla seneye sınava girecek öğrencilerin moralleri alt üst olmuştur. öğrenciler öss'ye sanki üç beş ay hazırlanıyorlarmış gibi "tasarının bu sene uygulamaya sokulmasının düşünülmediği" deniyor tv kanallarında. sanki birileri kalkmış, yurdum gençliğiyle alay ediyor, "ne kadar uğraşırsanız uğraşın, biz bu sınavı hayatınızın kabusu haline getireceğiz" diyor.

büyük şehirlerde durumu çok kötü olmayan öğrenciler lise 1 den başlayarak hazırlanıyorlar öss'ye. dersanelerin yaptığı başarı bazlı indirimlerin teşvik ediciliği göz önüne alınırsa bu durum çok da anormal değil. çocuk ilk iki(artık üç) sene boyunca dersaneyi okula takviye olarak görse, sınava tam olarak hazırlanmasa da kafasında belli bir sınav sistemi var. sadece dersaneye giden çocuklar için değil, tüm çocuklar için durum aynı pek tabii ve Oyalar Örnekleri siz gelip bir sene kala ben hepsini değiştirip yerine yeni sistem getireceğim diyorsunuz. bu sistemde çocukların bir kez yaşadığı stresi birden fazla kez yaşatacağınızı söyleyip, bir de türkiye'de uygulanabilirliğinin imkansız olduğu aşikar yeni düzenlemelerden bahsediyorsunuz. neymiş efendim, boşlukalrı dolduracakmış çocuklar. hangi öğretmen okuyacak sonra o el yazılarını? optik okuyucular olsa bu ülkede kim güvenir sınav sonuçlarına? hadi bunu geçelim, bunun olma ihtimali çok düşük; bir diğer fikir öğrenciler bir kaç konu seçecek herkes kendi konusundan sınav olacakmış. ya sonra? hayal edebiliyor musunuz oalcakları? a konusunu seçenlere boru gibi sorular gelip çocuklar mahvolurken, b konusunu seçenler kebap soruları çözecek. neye göre değerlendireceksiniz sonra bu çocukları? hem çocuklara kendi verdikleri kararlardan ötürü başarısız olmalarının vicdan azabını yüklemeyecek misiniz? o çocuklar illaki düşünecek, "a konusunu değil de b yi seçsem belki böyle olmayacaktı." diye.
"Oyalar Örnekleri" Devamını oku

Dantel Salon Takımları

Paylaş
bazıları "bekaret" kavramına kendi isteği, toplum aile baskısı veya her ikisi sebebiyle ölümüne sadakat gösterdiklerinden, sevişememenin verdiği huzursuzluğu, siniri, asab bozukluğunu sadece "başarı" kavramıyla nötrlize edebileceklerine inanırlar. bu uğurda dünya üzerindeki en boktan en vasıfsız işte dahi çalışsalar, işlerine inanılmaz bir hırsla sarılır, sevişemenin huzursuzluğunu işinden çıkarır..gece gündüz durmadan büyük bir hırsla çalışır. başarı uğruna "kızlığı" hariç herşeyi feda edebilir. özel hayatını, aile hayatını, sağlığını, akıl sağlığını hiçe sayarak işini herşeyin önüne koyar.

az çok okumuş tüm türk kızları eğer üniversite döneminde dahi "kızlık" problemini rafa kaldıramamışsa, bundan sonraki hayatı işinden ibaret olacak Dantel Salon Takımları demektir. bu kadar insanlık dışı çabalarına rağmen başarılı olamazlarsa tüm hınçlarını evlendikleri erkekten çıkarırlar. bu yüzden kısa bir tanışma faslı sonrası bu kategoriye girdiğini anladığım bu tür "kızlardan" ürküyorum, uzak duruyorum.
"Dantel Salon Takımları" Devamını oku

Dolgu Topuk Ayakkabı Modelleri

Paylaş
şimdi bu iki kız türünü ben birebir gözlerimle gördüm. trollük falan değil bildiğin hani kanlı canlı şahit olduğum kız türleri bunlar. ben bunları çok rahat genelleyedebilirim. hiç de gocunmam yani.

az önce günlük olağan masturbasyonumu yaptıktan sonra duşa girdim, nedense aklıma bu konu geldi, hani çok kötü davranışlar sergileyen kızlar var, etikdışı, tasvip edilmeyecek davranışlar yapan. peki bu kızlar bu davranışları tek başına mı yapıyor amınakoyim? kızı suçlamak kolay, kendinden 16 yaş küçük kızı sikip bırakan yavşağa niye suç atmıyorduk ki? ya da bacımsın çektiği kızı domaltma peşinde olan orospu çocuğunu? illaki suç kızda mı?

kızın burda bir suçu varsa, karşısındaki adamın niyetini Dolgu Topuk Ayakkabı Modelleri anlamamak olabilir. "ayy o öyle şey düşünmez bana, soyun yat dönüp yatmaz" denilen adam, harbiden öyle olmayabilir. ama oladabilir. farkındalık önemli bir şey.
"Dolgu Topuk Ayakkabı Modelleri" Devamını oku

Yazma Örnekleri

Paylaş
sıcak/kızmış/ısınmış anlamı taşıyan bir türkçe kök (ve nadir kullanılan bir sıfat).

kızıl adlı rengin, kızmak (iki anlamının da) ve kızarmak fiillerinin ve kız ile başlayan birçok diğer fiilin kökü.

aynı zamanda anlam genişlemesiyle -kız sıfatını insanlara uygulayınca sıcakkanlı, delikanlı, yanakları al al tadında anlamlara kavuşuyor herhalde- günümüzde yaygın olan anlamına (genç insan dişisi) gelmiş bu kök. tam bilmiyorum ama muhtemelen ilk kullanıldığı vakitlerde hem erkek hem dişi çocuklar için kullanılıyor olmalı "kız", eğer böyle gençlik özü gibi bir kavramdan yola çıkarak oluşmuşsa. kızan da aynı köklü bu arada.

(yukardaki bilgilerin genelinin kaynağı ismet zeki Yazma Örnekleri eyüboğlu'nun türk dilinin etimoloji sözlüğü [lan. başlığında da adamı ve bu kitabı yerden yere vurmuşlar. halbuki gayet ikna edici bir etimoloji açıklaması yapmıştı "kız" için. neyse artık, belki doğrudur, belki değildir.])
"Yazma Örnekleri" Devamını oku

Örgü Kazak Modelleri

Paylaş
sonuç olarak, sınav sistemi kötüdür evet. ancak yapıalcak düzenlemeler ancak bunu daha çok kötüleştirir. kimse öss'nin aptallığından şikayet etmesin; fransa'daki gibi baccalaureat sistemi getirildiğinde bir fen lisesi ve düz lisedeki çocukların puanlarını nasıl kıyaslayacaksınız? herhang ibir kısıtlama olmazsa herkes boğaziçi odtü'ye gitmek istemez mi? bu durumda önce gelen kaydolur diyerek ilk geleni mi kaydedeceksiniz? öss zordur, risklidir, çocukların psikolojisini mahveder ancak işin içine okul puanlarının sokulduğu ve etkin olduğu bir sistem çok daha kötüdür. en nihayetinde öss'de herkes aynı soruları çözer, aynı sınava aynı zamanda girer. devlet illa bir şeyler yapmak istiyorsa yoksul öğrencilere burs versin, dersaneye göndersin. "okulda biz gerekli ve yeterli eğitimi veriyoruz" zırvalarıyla da kimsenin gözünü boyamaya çalışmasın, zira okuledaki öğretmenlerin yeterlilikleri ortada.

bugün össden dert yananların ya kendisi ya bir yakını sınava gireceği yahut giripte kazanamadığı için şikayet etmektedir.. sınavı kazandığı Örgü Kazak Modelleri halde sınavdan sonra sistem hakkında eleştirel tavrını sürdüren insan görmedim ben ..öküz öldü ortaklık bitti hesabı herkes paçayı kurtarınca unutuyor geride kalanları.
1999 da össye ana-avrat küfreden gençlik şu anda okullarını bitirmiş(çok sevipte ayrılamadıysa başka) büyüklerin deyimiyle eline işini almış büyük bir kitleyi oluşturur.
şu aralar össye girecek olanlar istediği kadar bir taraflarını yırtsalar da bu elinde işi-gücü olan kesimin hissedilir bir tepkisi olmadıktan sonra bu düzenin değişmesi muhtemel değil.
öncekiler atlattı sınavı unuttu kalanları, bakalım bizim 90'lılar ne yapacak
"Örgü Kazak Modelleri" Devamını oku

Pike Takımları Örnekleri

Paylaş
velhasil kendi icimde done done bu uc tur arasinda gidip geliyor, giysilerimi bunlara gore aliyordum son on senedir. o sene neler modaymi$, uzun etekler gitti kisa etekler geldi, yok efenim vatkalar döndü, yuksek bel du$uk bel filan, bunlari hic bilmedim, umursamadim, dikkatimi bile cekmedi.

ama bir senedir $u pastoral giysi olayi moda oldu ya, deliriyorum, heyhat! her yerlerde agac, ku$, geyik desenli bluzler, cicekli cicekli elibseler, altina botlar cizmeler, takilarda yine cicek ve hayvan figurleri, bayku$ yuzukler, agac kolyeler, saca takilan kuma$ cicekler...
i$te bunlar piyasaya cikinca ben bir anda moda takip eder oldum. aman takip edeyim gundemi bileyim degil, oyle guzel $eyler goruyorum ki her yanda, dergi kari$tirmaktan, fashion blog okumaktan, surekli h&m ziyaretleri yapmaktan kendimi alamiyorum. on sene Pike Takımları Örnekleri once cicekli elbise bulmak zordu (gercekten!), anneanne tarzina kacmadan cicekli elbise giyemiyordunuz genc ya$inizda, i$te ben buldukca giydim, daha cok giymek istedim, olamadi. $imdi ne kadar anneanne iseniz o kadar hip oluyorsunuz, ellerinizi kollarinizi pagan agac cicek ku$ ogeleriyle doldurabiliyorsunuz, kafaniza geyik boynuzu takip gezseniz kimse bir $ey demeyecek. eh!

cicekli elbise, orgu hirka, taba rengi bot. bunlari "bu kiz ne giymi$ ya" dedirtmeden bana giydirdigi icin bu ara modayi se-vi-yo-rum. (verdim rahatladim gibi oldu)
"Pike Takımları Örnekleri" Devamını oku

Polaris Ayakkabı Modelleri

Paylaş
neyse ne diyordum, hah, modayla ilgim alakam yoktu zira kendi kafamin icinde uc koldan ilerleyen bir willow modasi anlayi$im mevcuttu: gotik moda, floral moda ve japon modasi.

aciklayayim (kime neyse, i$te ba$ladik bi defa), gotik kisim yukarida anlattigim uzere ince dantelli, siyah agirlikli, choker'li, siyah rugan pabuclu bir tarza denk geliyordu benim icin. ama bunu her gun kullanmak zor, makyajsiz gotik giysi giyilmiyor mesela, ille azicik goz kalemi gerekiyor yoksa mezardan kalkmi$ da gelmi$ havasi estiriyorsun. floral anlayi$ima gelince, zaman zaman etnikle de birle$en, cicek desenlerinin agirlikta oldugu, bazen batik yahut hint desenli giysilerden olu$uyor temel olarak. ornegin kucuklugumden beri delice sevdigim kisa cicekli elbise, asker botu ve uzun hirka kombinasyonu buna dahil oluyor. ucuncu bahsettigim, japon modasi ise anlatmakta epey zorlandigim bir tur. genelde animesever, cicili Polaris Ayakkabı Modelleri bicili japon kizlarin giydikleri gibi, pastel pembe-mavi-sari-turkuaz tonlarinda, cupcake desenli, bebe yakali bluzler, babetler, diz alti coraplar. bunu da sevmekle brlikte en az giydigim versiyon buydu. zira $u saydiklarimin icinde azicik bile olsa cool olma $ansiniz yok, sevimli, oyuncak bebek filan oluyorsunuz, ama kucuk kiz gibi takilmaniz icap ediyor. o da zor biraz. belki ayda bir iki kere.
"Polaris Ayakkabı Modelleri" Devamını oku

Elişi Örnekleri

Paylaş
moda dediğin göre göre alıştığın şeyi giymektir. misal; uzun hırka. efendim ben bu uzun hırkayı en son 10 sene önce giymiştim, "bir daha da sitsen giymem. o zamanlar gençtik, yaptık bir hata" felan diye salladıkça sallıyordum. ama sene 2011 ve artık uzun hırka giymeyen kadını dövüyorlar. herkesin üstünde bir uzun hırka. ben de göre göre, gözüme hoş gelmeye başladı. neticede gelinen nokta; ben bu yazıyı yazarken üzerimde uzun bir hırka var. evet tükürdüğümü şöyle bol salyalı bir şekilde yaladım. itirafımdır bir yerde.

$u ya$ima kadar kendisiyle i$im olmadiydi. ha ali$veri$ yaparken ister istemez az bucuk dahil oluyorsun, eh cunku o senenin modasina gore uretilmi$ nesneler aliyorsun. ama benim aldiklarim genelde daha uzun vadeli giysilerdi. cunku zaten 15 ya$imdan sonra bir uc dort sene sadece siyah, hadi olmadi mor bordo filan giydim. e o Elişi Örnekleri zaman zaten modaymi$, hipmi$ ilgilenmiyorsun, gotik mi, viktoryen mi, ortacag $atosunda $arap icerken giyilebilir mi onlara bakiyorsun. ha onlari gene sevip giymiyor muyuz, elbette giyiyoruz. ama artik her gun giymiyoruz.
"Elişi Örnekleri" Devamını oku

Moda Bayan

Paylaş
tek tipleştirir. moda olan bir ürünü ya da türevlerini etkilediği zamanda çoklarında görebilirsiniz ve bu da modanın farklılık yaratmadığını aslında tek tipleştirdiğini görürsünüz. bunun altında insanların birbirinden etkilenmesi, markaların tutan ürünleri kendi tarzlarıyla üreterek piyasaya sürmeleri yatıyor. üstelik moda etkilediği gruba göre de değişkenlik gösterir. insanın bulunduğu yer, kültür, gelir düzeyi vb. etkenler, etkilendiği moda akımını belirler. örnek olarak bir kent modası, köy modası, varoş modasından rahatlıkla bahsedebiliriz. üstelik moda olan ürünlerin gerçekği olduğu gibi bir de sahtesi var. genellikle fakir halkın tercih ettiği sahte ürünler de piyasada azımsanamayacak kadar yer kaplıyor.


üstelik fiyat açısından da alım gücüyle orantılı bir şekilde bu ürünler satılıyor. peki bunun altında ne var? halkın özellikle televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarında görmüş olduğu ünlü, zengin insanlara benzeme ve onlara ulaşma isteği. Moda Bayan bu yolda etkilenilen ilk özelliklerden biri olan giyim zevkini alım gücü karşılayamayacağından sahte ürüne yönelmesi. buradan büyük markalar aslında "çakma"larını kendisi yaratıyorlar yargısına da varabiliriz. kısacası modayı takip etmek sizi aslında farklılaştırmaz, sürüye katılmanızı sağlar.
"Moda Bayan" Devamını oku

Dolap Kulpu

Paylaş
ülkemizde kelimenin doğru telaffuzu dekarasyondur. dergilerden beğenilen ağır klasik mobilya ve örtüleri kitsch bir anlayışla buluşturarak, sonradan görmenin evinin içine mobilya önermek ve "ay şekerim bu çok güzel oldu!" demekten ibarettir. önüne gelenin yaptığı iştir. okulu mokulu yoktur. eline home art, maison française alan her umutsuz evkadını ya da müteahhit zihinli adamın yapabileceği iştir. ha, birde içmimarlar var, onların yaptığı da dekarasyonun yandan yemişidir. boşuna dört sene okul okumaktadırlar.

kinaye bir yana, ülkemizdeki bu cehalet seviyesi sebebiyle, asla oturmayacak, dergi sayfalarını apartmaktan öteye gidemeyecek bir kavramdır.

Dolap Kulpu
"Dolap Kulpu" Devamını oku

Gümüş yüzük modelleri

Paylaş
baş belası bir nane bu. sevmiyorum, sevmeyeceğim sanırsam.

aslında her şey, annemin "bana toka al" diyerek beni bir bujiteriye göndermesiyle başladı:

tokaların olduğu reyonun altında, yüzükler vardı. böyle çakma tektaş yüzüklerden biri hoşuma gitti, bir deneyeyim dedim. demez olaydım. benim dolma parmaklarımın nesine lan tektaş yüzük! çıkartmayı beceremediğim için, yüzüğü satın almak zorunda kaldım. eve gelince sabunla mabunla denedim ama nafile! gece öyle uyuduğumdan parmağım iyice şişti ve şuan yüzük parmağımdan kıpırdamıyor bile.

diyete başladım. önümüzdeki on yılda kilo verirsem ve parmağım kangren olup kesilmezse, yüzüğü çıkarabilmeyi umuyorum. nalet olsun yüzüklere yaa... ühühühühüü

gümüş yüzük modelleri
"Gümüş yüzük modelleri" Devamını oku

Selülit Masajı

Paylaş
neye göre değerlendirildiğini anlamadığım şeydir sanat. ya benim kafa basmıyor bu tip şeylere, yahut cidden ortada bir sorun var. sanatın subjektifliğini vs anlıyorum. birinin "bu ne la" dediği şeyde başka biri neredeyse hayatın anlamını çıkarabiliyor, buna da tamam. lakin kafama takılan şey sanat eserlerinin değeri ile o eserlerin sahipleri/yaratıcısı arasındaki ilişki. geçen yıllarda böyle bir kaç olay olmuştu. van gogh'a ait olduğu sanılan eserlerden bir kaçı aslında başkalarınınmış filan. insanlar şoka girmişti. yani şimdi van gogh'un olduğunu düşünürken iyiydi de sonradan mı değeri düştü? ya da tersi de oldu hatırlıyorum.

bir müzayedede sallıyorum on bin dolara satılacak olan tabloların son anda çok ünlü birine ait olduğu ortaya çıkmıştı (van gogh olabilir mi acaba yine?) fiyatlar birden yüzbinler mertebesine çıkmıştı. burda olay o parçanın güzelliği mi, yoksa van gogh'un elinin değmiş olması mı önemli? olay sanatsa van gogh'un eli neden bu kadar pahalılaştırıyor, falan filan..? işin özeti olayın bu kısmına bir türlü kafam basmıyor, özellikle bu yüzden modern sanattan anlamıyorum, çok hazzetmiyorum da çünkü kafamı karıştırıyor. ama diğer taraftan mesela bir michelangelo'nun filan resmine, heykeline laf edeni de yıkarım. böyle de kafamı karıştıran bir şeydir sanat...

Selülit Masajı
"Selülit Masajı" Devamını oku